Skip to Content

Category Archives: Psikolog Konya Deniz Akıncı

Fobi Nedir? Fobi Tedavisi Nasıl Yapılır?

Fobi, bir tür psikolojik rahatsızlık olmakla birlikte korkunun ileri hali olarak tanımlanabilir. Anlık ve olağan korku duygusundan farklı olarak daha yoğun gerçekleşir ve süreklilik durumu söz konusudur. Bunun yanında insanlar bir anda hızla gelişen bir durumdan ötürü korku duygularını aniden geliştirirken fobi sahibi kişiler bu korkularını belirli bir nesne ya da olaya yoğunlaştırmışlardır. Fobi sahibi kişilerde sürekli bir kaygı ve stres hali gözlemlenir. Kişide söz konusu korku nedeni belirli bir stres yaratırken onunla karşılaşma ya da o durumu tecrübe etme düşüncesi de kişide yüksek oranda kaygıya neden olur.

Yaşanan kaygı ve stresle birlikte yüksek orandaki korku da özellikle fobinin gerçekleşmesi durumunda kişide fiziksel ve ruhsal olarak hasar bırakacak sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple tedavi edilmesi gereken ciddi bir psikolojik problemdir. Tedavi sürecinde psikoterapi yöntemleri izlenmektedir. Ve çoğunlukla terapi sürecinden hasta olumlu sonuçlar alarak ayrılır. Hatta fobi tedavisinde kullanılan bilişsel davranışçı terapinin en çok olumlu geri dönüş aldığı rahatsızlıklardan biri fobidir.

Bilişsel davranışçı terapi ekolünde fobiye sahip kişiye uzman bir psikolog yardımıyla rahatsızlığın genel tanımı yapılır, hastada belirli bir farkındalık oluşturulur. Hastanın durumuyla ilgili ve tedavi metodu hakkında bilgilendirilmesi sağlanır. Daha sonrasında psikolog hastanın düşünce sistemine yönelmesini sağlar. Böylelikle kişi zihninde fobisiyle karşılaşır ve onu muhakeme etmeye başlar. Aslında söz konusu fobinin sandığı kadar büyük ve tehlikeli olmadığı, onun var olmasının içinde bulunduğu kadar korku halinde olmaması gerektiğiyle alakalı farkındalık oluşturulur. Hastaya telkinler verilir. Diğer yandan bir takım davranışsal hedefler belirlenerek hastalığın durumuna ve seyrine göre egzersiz, ödevler ve yüzleşme provaları uygulanır. Sistematik bir şekilde ve bir uzman eşliğinde yürütüldüğünde bu terapi yöntemiyle gözle görülür sonuçlar elde etmek mümkündür.

Bir diğer tedavi yöntemi ise sistematik duyarsızlaştırmadır. Aynen bilişsel davranışçı terapide olduğu gibi uzman bir psikologla yürütülmesi gerekir. Aksi halde fobiyi yok etmek hedeflenirken fobi daha da çok artabilir ya da yeni fobilere neden olabilir. Bunun yanında yanlış yapılan bir terapi hem ruhsal hem fiziksel birçok soruna da yol açabilmektedir. Sistematik duyarsızlaştırma terapisindeyse hastanın fobi haline getirdiği durumun etki düzeylerine göre -korkuyu en az yaşatan durum, korkuyu en çok yaşatan durum- gibi hiyerarşik bir sıralamaya konulması ve azdan çoğa doğru hasta bireyin bu durumlarla yüzleştirilmesine dayanan tedavi biçimidir.

0 Continue Reading →

Fobi Nedir

Fobiler psikolojik bir rahatsızlık olup, kişinin bir durumu ya da nesneyi olduğundan daha büyük bir durum ya da göründüğünden daha kötü bir nesneymiş gibi algılaması ve bu durum veya nesneden kaçınma/korkma hali olarak tanımlanabilir.

Fobiler, günlük hayatta yaşayabileceğimiz ve yaşamamızın gayet doğal olduğu olağan ve ani gelişen korku ve kaygı halleriyle karıştırılmamalıdır. Fobi, korkunun çok daha ileri boyutudur ve içinde sürekli kaçınma ve yoğun bir kaygı halini de barındırır. Korkulacak ya da fobi haline gelmiş şeyler bellidir. Fobiye sahip birey günlük yaşamında sürekli olarak bu belirli durum ya da nesnenin varlığından kaygılanır ve her an karşılaşılacakmış korkusunu içinde tutar.

Fobinin ciddi bir ruhsal problem olarak görülmesinin sebebi kendisine karşı fobi geliştirilen şeyle yüzleşilmesi durumunda bireylerin beynin savunma mekanizması olarak başka ruhsal ve fiziksel sorunlarla karşılaşmasıdır.

Bunun yanı sıra fobilerin türlerine göre değişmekle birlikte kişinin sürekli bu kaygı ve korku haliyle yaşaması da sosyal, gündelik, iş ve özel hayatını da ciddi oranlarda etkileyebilmektedir. Bu bakımdan fobi rahatsızlığı tedaviye muhtaç bir hastalık olmakla birlikte büyük oranda tedaviye yanıt veren de bir psikolojik sağlık sorunudur.

Fobiler türlerine göre üç ana başlıkta değerlendirilmektedir. Bu başlıklar; “Sosyal Fobi, Özgül Fobi ve Agora Fobidir”.

Sosyal fobiye sahip bireyler diğer insanlardan çoğunlukla çekinir, başkalarının kendisi hakkında kötü düşüneceğine olmadık bir yerde küçük düşeceğine dair korkular barındırırlar. Bir mekanda vakit geçirmek, bir toplantıya katılmak, sunum yapmak, bir yemek organizasyonunda bulunmak bahsedilen bu kaygı ve korkular sebebiyle onlara tam bir sıkıntı ve zorlanma anları yaşatırlar. Bu sebeple genellikle böyle ortamlarda bulunmamaya çalışırlar. Bulunmak zorunda kaldıklarında da sıkıntı ve stres dolu zor anlar yaşadıklarını gözlemleyebilirsiniz.

Özgül fobi; belirli bir nesne, hayvan ya da duruma karşı yaşanan fobi halidir. Bir kişi bir köpeğe, büyük binalara, bisiklet kullanmaya ve benzeri türdeki durumlara karşı fobi geliştirebilir. Bu tür fobilerde birey kendi için fobi haline gelmiş olan şeyden kaçınma tavrı sergiler ve onunla karşılaşmamaya çalışır. Karşılaştığı durumlardaysa ondan kaçmak, bulunduğu ortamı terk etmek gibi davranışlar sergilerler. Fobileriyle yüz yüze kaldıklarında ve bu durumu sonlandıramadıklarındaysa fiziksel ve psikolojik olarak kendilerine zarar verebilecek tepkimeler içerisine girebilmektedirler.

Agora fobi, özgül fobiye benzer olarak belirli bir şeye karşı korku beslemeyle oluşan bir türdür. Bir diğer adı açık alan fobisidir. Açık alan fobisinde kişi, asansörde kalmak, küçük bir odada kapalı kalmak, tuvalette kilitli kalmak gibi korkuları içerisinde barındırır. Bu durumları yaşamamak için çoğunlukla kendi konfor alanlarından pek ayrılmak istemezler. Zorunlu olarak dışarı çıktıklarındaysa onları stresli ve sürekli diken üstünde görürsünüz.

0 Continue Reading →

Anksiyete Türleri Nelerdir?

Ayrılma Anksiyetesi
Çocuk, bağlılığı olan kişileri kaybedeceği ya da onların bir zarar göreceğine yönelik aşırı kaygı güder. Ayrılmanın korkutucu olması nedeniyle çocuğun evden çıkmak, okula ya da başka bir yere gitmek istemediği görülür. Bu durumun sonucu olarak sosyal ilişkiler konusunda problemler doğar. Okulla ilgili bazı sorunlar, bir yakının ölümü, yeni bir kardeşin doğumu, çocuğun anne veya babasından uzun süre uzak kalması risk oluşturan faktörlerdir.

Seçici Konuşmazlık
Bireyin konuşma becerisi bakımından eksik olmamasına karşın, toplum içerisinde devamlı olarak konuşamıyor olduğu bir rahatsızlığı anlatan kavramdır. Aile içerisinde veya toplum içerisinde yüksek kaygı nedeniyle diyalog kuramama davranışı ile karakterizedir. Bu bozukluk, en başta okul hayatında sosyalleşmeyi, ileriki yıllarda iş yaşamında yeterli performans göstermeyi engelleyebilecek ciddiyette bir rahatsızlıktır.

Özgül Fobi
Bireyin karşısına çıkaran korku verici uyaranın taşıdığı potansiyel tehlikenin çok daha üstünde bir tehlike hissetmeye ve bu doğrultuda kaçınmaya yönelik bir davranış ile özdeşleşmiştir. Hayvan, doğal çevre, enjeksiyon gibi çeşitli özgül fobi türleri vardır. Bahsi geçen uyarıcılar ile karşı karşıya gelmek, kişide yaşam dengesini bozacak derecede yüksek düzeyde korku hissini tetiklemektedir.

Sosyal Fobi
Birey, toplum içerisinde diğer insanların yargılamaları ve olumsuz değerlendirmelerine maruz kalacağı beklentisiyle kaygı hisseder. Toplumsal ortamlarda benliğine gereğinden fazla odaklanma eğilimi gösteren birey, korku hissi ile bağlantılı olarak fiziksel reaksiyonlar gösterir. Bunlar çarpıntı, terleme ve titreme gibi örneklere sahiptir.

Panik Bozukluğu
Tekrarlayıcı ve beklenmeyen panik ataklar olarak tabir edilen panik bozukluğu, ortada gerçek bir tehlike olmaksızın ölecekmiş hissi ile özdeşleşmiş, yoğun bir korku ile beraber bilişsel ve fiziksel belirtileri kapsamaktadır. Bu hastalık ile mücadele eden bireyler, iş ve sosyal yaşamlarındaki problemleri normalden daha yoğun hislerle karşılarlar.

Agorafobi
Açık alanlardan korkma duygusunu ifade eden agorafobi, toplum içerisine karışma ve toplumun bir parçası olarak iş hayatını sürdürme konusunda büyük bir korku ve kaygı hissetme duygusunu ifade etmektedir. Bu hislerin kaynağının panik duygusu olduğu söylenebilir. Dolayısıyla panik bozukluğu ile beraber değerlendirilmesi de pek de yanlış olmayacaktır.

Yaygın Kaygı Bozukluğu
Birey, normal yaşam sürecinde iş, okul, sağlık gibi kimi zaman kaygı verici konularda, ciddi boyutta, gündelik yaşamın işlevlerini yerine getirmeye engel olacak düzeyde kaygı hisseder. Huzursuzluk, gerginlik, uyku problemlerinin de olduğu belirtiler ile mücadele eder. Tanı koyulabilmesi için kaygı halinin en az altı aydır görülüyor olması gereklidir.

Anksiyete hakkında detaylı bilgi almak için Anksiyete Kaygı Bozukluğu sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

31 Continue Reading →

Anksiyete Nedir? Nedenleri Belirtileri ve Türleri Nelerdir?

Anksiyete; anlaşılamayan birtakım tehlike ve tehditlere yönelik ortaya çıkan, fizyolojik, psikolojik ve davranışsal boyutlara sahip olan bir tepkidir. İnsanların tamamı anksiyete yaşama potansiyeline sahiptir ve bireyin tüm varlığına etki edebilir. Tehdit kaynağının belirsiz veya gerçeklikten uzak olduğu durumları anlatmak için kullanılan anksiyete, duygusal bir reaksiyon olarak bireye, tehdide odaklı rahatsız edici düşünceler olarak yansır. Bu düşüncelerin kaynağında çoğunlukla dış uyarıcılar vardır.
Yaşamın normal akışının devam edebilmesi için kişinin ideal seviyede kaygıya ihtiyacı vardır. Fakat bu gerekli miktardaki anksiyete, işlevselliğini kaybettiği zaman tedaviye ihtiyaç duyan patolojik bir hal alır. Kişinin dış uyarıcılara verdiği tepki, yaşam becerilerini kullanmasına engel olacak düzeye geldiğinde tedavi alınması gerekir. Çevresel, geçmiş yaşantılara dayalı, nörobiyolojik, beyin kimyası ve genetik faktörler anksiyetenin ortaya çıkışında etkili olabilir.

Türleri
• Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu
• Seçici Konuşmazlık
• Sosyal Fobi
• Panik Bozukluğu
• Agorafobi
• Yaygın Anksiyete Bozukluğu
• Maddenin Yol Açtığı Kaygı Bozukluğu
• Başka Bir Sağlık Durumuna Bağlı Kaygı Bozukluğu,
• Tanımlanmış Diğer Bir Kaygı Bozukluğu
• Tanımlanmamış Kaygı Bozukluğu

Risk Faktörleri
• Çocukluk yıllarından kalma travmalar, ilerleyen yaşlarda bireylerin anksiyete bozukluğu tanısı almasına neden olabilecek risk faktörlerinden biridir.
• Herhangi bir sağlık problemine sahip olmak, kişinin kendi geleceği hakkında duyduğu endişe ve tedavinin başarısı gibi etmenlerin getirdiği stres de aynı şekilde anksiyetenin oluşması açısından risk taşımaktadır.
• Strese sebebiyet veren bir olay yaşamak da risk faktörleri kapsamındadır. Örneğin kişinin bir yakınını kaybetmesi, birikmiş iş stresi ve ekonomik sorunlar da bu kapsama dahil edilir.
• Anksiyete bozukluğuna sahip akrabalara sahip olmak da risk faktörlerinden bir diğeridir.
• Son olarak bazı kişilik özelliklerinin de risk faktörü oluşturduğu söylenebilir.

9 Continue Reading →

Aile Terapisinde Kimlerden Yardım Alınır

Aile ya da diğer adıyla çift/eş terapisi, çiftlerin ya da aile bireylerinin terapistle birlikte sürdürdükleri bir psikoterapi yaklaşımıdır. Çiftler ya da aile üyeleri baş vurur; ilişkilerdeki pürüzlerin giderilmesi, aile içi problemlerin çözülmesi hedeflenir. Yas, travma gibi önemli olayların atlatılmasında aileye psikolojik ve manevi destek sağlanır.

Çiftler evlilik kararı verdiğinde evlilik öncesi ve esnasında, aileye yeni bir üye katılacağında ya da küçük üyelerin sorunlarının giderilmesi, onunla iletişim geliştirme aşamalarında aile terapistlerine baş vurulur.

Tabi aile gibi özel bir kurumla ilgilenmek ve hastalarının özel alanlarına girerek onların dert veya problemlerine ortak olmak da terapistler için de birtakım sorumlulukları beraberinde getirmektedir. Aile kavramı çok özel ve kutsal olmasıyla, onun düzenlenmesine yardımcı olacak uzmana da önemli görevler yüklemektedir. Bu görevlerden en önemlileri; yargılamamak, güven esaslı danışmanlık, aile üyeleri arasında tarafsızlığı koruyabilmektir. Böylesine önemli ve hassas bir konuda destek almadan önce de danışanların bu konuda kimlerden yardım almaları gerektiğini bilmeleri gerekir. Çünkü bu konu oldukça mahrem, özel ve istismara açık bir konudur. Bu yüzden Aile Terapistlerinin kimler olduğunu ve nasıl bir eğitimden geçtiklerini bilmek bu danışanların terapist seçiminde doğru karar vermelerine yardımcı olur.

Aile Terapisti olabilmek için gerekli olan ilk adım belirlenmiş bölümlerden dört yıllık lisans eğitiminin tamamlanmış olmasıdır. Bu bölümler; psikoloji, sosyoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, sosyal hizmet ve tıp bölümleridir. Bu bölümlerden herhangi biri başarıyla tamamlandıktan sonra diğer adım Aile Terapistliği alanına özgü bir eğitim almaktır. Bu eğitimler üç dört farklı yetkili kurum tarafından verilmekte ve kesinlikle rastgele eğitimler olmamaktadır. İtibar edilmesi gereken ve ülkemizde geçerliliğe sahip olan eğitim programları şunlardır; vakıf veya devlet üniversitelerinin ilgili bölümlerinin düzenlediği sertifika programları, MEB onaylı Aile Terapistliği kursları, üniversite yüksek lisansının Aile Terapistliği üzerine yapılması.

Bu eğitim programlarının herhangi birini tamamlamış olan kişiler Aile Terapisti unvanına sahip olmuşlar demektir. Çift ve ailelere danışmanlık hizmeti verebilirler. Bir danışmanlık hizmeti almadan önce seçeceğiniz terapistin özgeçmişi hakkında bilgi sahibi olmanız ve eğitim durumunu, katıldığı programları, meslek hayatını araştırmanız; istismara uğramamanız ve sorununuza yönelik çalışmaları olan birinden hizmet almanız açısından önemlidir.

0 Continue Reading →

Aile Terapisi Nedir?

Aile kurumu, tolumun en küçük birimidir. Aile arasındaki bağlar sevgi gibi psikolojik ve kan bağı gibi biyolojik unsurlardır. Ve bu bağlar genellikle insanlar arasındaki en sağlam bağlar olmuştur. Sağlıklı bir aile, içerisinde yetişecek çocukların da sağlıklı birer birey olmaların da en önemli etkendir. Yetişkinler için bir aidiyet bölgesi ve sığınılacak bir liman olan aile, çocuklar için eğitimin başladığı ilk okul, en temel ruhsal ihtiyaçlardan olan sevgi ve güvenin temin edildiği ilk kale olmuştur. Bu sebeple toplum aile temeline oturmuş, en küçük yapı taşı olmasıyla birlikte zamanla mihenk taşı halini de almıştır.
Tabi bireyden topluma, toplumun bir parçasını oluşturan birçok kurum ve mikro yapı bulunmaktadır. Ve her birinde insanın doğası gereği aşılması gereken güçlükler, atlatılması gereken bazı durumlar gelişebilir. Yazının başında da ifade edildiği gibi bu sosyal kurum ve yapılar arasında en önemlisi sağlıklı bir ailedir. Sağlıklı bir aile inşası ve sürdürülebilirliği için de bu yolda karşılaşılan problemlere hassas bir şekilde yaklaşılmalı, süreç en profesyonel şekilde yürütülmelidir.
Aile Danışmanlığı ve Terapisi ise aile üyelerinin karşılaştığı sözgelimi sorunların çözülmesinde, aile üyelerinin bir veya her birinin geçirdiği bir travma söz konusu olduğunda, aile ciddi bir karar eşiğinde ve bu karar üyeleri önemli oranda etkileyeceğinde profesyonel şekilde destek alınabilecek ve sürecin en iyi şekilde atlatılmasına yardımcı olacak kuruluş ve yöntemdir.
Aile Danışmanlığı, ailenin veya bireylerinden birinin başından geçen ölüm, kaza, hastalık, taşınma, geçimsizlik gibi konularda aile bireylerinin durumu nasıl kontrol edeceğine ilişkin bilgiler verir ve psikolojik sağlığın ve aile içi huzurun bu durumdan en az hasarı alması için aile bireylerini bilinçlendirir ve birtakım uygulamalarda bulunur. Bununla birlikte çocuklarda görülen hiper aktivite bozukluğu, okul problemleri, uyum sorunları, madde bağımlılığı, aile içi anlaşmazlıklar ve ergen sorunları gibi durumlarda da Aile Danışmanlarından psikolojik ve profesyonel destek almak gerekir.
Aile Danışmanlığı hizmeti, psikologlar, sosyologlar ve psikolojik danışmanlar gibi belirli sosyal bilgiler bölümlerinden mezun olmuş ve Aile Danışmanlığı eğitimi almış kişiler tarafından verilebilmektedir. Bu tür bir desteğe ihtiyaç duyduğunuzda bu kriterleri göz önünde bulundurarak ve hizmet alacağınız danışmanların özgeçmişini dikkate alarak karar vermeniz alacağınız hizmetin kalitesi, yeterliliği ve doğruluğu açısından önemlidir.

0 Continue Reading →

Histrionik Kişilik Bozukluğu Nedir? Nedenleri Belirtileri

Histrio, eski Latince kökenli “oyuncu, sahne sanatçısı” anlamına gelen bir kelime. Bu kelime aynı zamanda bir kişilik bozukluğu türüne de adını vermiş. Adını bu kelimeden alan Histrionik Kişilik Bozukluğu, bireyin ilgi odağı olmaya çalışması ve bunun için sahte veya gerçekçi davranışlar sergilemesine dayanan bir psikolojik rahatsızlıktır. Oyuncu kişilik bozukluğu olarak adlandırılmasının nedeni ise bu rahatsızlığa sahip kişilerin ilgi odağı olmak ve kendilerini önemli hissetmek amacı ile sürekli farklı rollere bürünmeleri ve kurgusal davranışlarda bulunmalarından kaynaklanmaktadır.

Biraz önce de bahsettiğimiz gibi histrionik kişiler devamlı ilgi odağı olmak, başkaları tarafından önemsendiğini hissetmek ve sosyal hayatta ön planda olmak isterler. Bu nedenle rutin hayatlarında çevresindekilerin dikkatini çekebilmek, ilgiyi kendilerinde toplamak için gerçek olmayan olaylar anlatmak, duygu patlamaları yaşamak, basit olaylara aşırı tepkiler vermek, sürekli böbürlenmek ve toplumsal alanlarda yüksek sesle konuşmak gibi davranışlar sergileyebilirler.

Histrionik Kişilik Bozukluğu Nedenleri ve Belirtileri Nelerdir?

Onlar için en önemli şey etrafındakiler tarafından sürekli olarak önemsendiğini hissetmek, çevresindekilerin ilgi odağı olmak ve devamlı olarak yaptığı işlerin takdir toplamasıdır. Bir şekilde çevresindeki insanların odağından uzaklaşmış olduğunu anlar veya yaptığı bir işin takdir edilmediğini görürse psikolojik açıdan ciddi çöküntüler yaşayabilirler. Bunun yanında bu gibi hayal kırıklıkları, yaşamak isteyecekleri en son şeydir, hastalar bu tip hayal kırıklığı zamanlarında histrionik ataklar geçirebilir ve majör depresyona girebilirler. Diğer yönden rahatsızlığın pik yaptığı dönemlerde hasta bireylerde fiziksel birtakım belirtilerin olduğu da gözlemlenmiştir. Yani bu rahatsızlık türü basite alınabilecek bir ilgi sarhoşluğu değil, tedavi altına alınması gereken fizyolojik ve psikolojik etkileri olan birhastalıktır.

Histrionik kişilik bozukluğu kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülmekte ve sosyal açıdan belirtileri farklılık göstermektedir. Erkek hastalarda ilgi bekledikleri kişileri genellikle kendinden üstün görme, kişiyi övme, onu yüceltme söz konusu iken kadın hastalarda ilgi bekledikleri kişileri baştan çıkarmaya çalışma, uygunsuz tekliflerde bulunma ve işi cinselliğe götürme söz konusu olabilmektedir.

Ayrıca histrionik kişiler, dış görünüşlerine fazlasıyla dikkat eden, kişisel bakımda oldukça titiz olan ve gösterişi seven kişilerdir. Böylelikle insanlardan övgü alabileceklerine ve toplum tarafından ilgi göreceklerine inanırlar.

Histrionik kişilik bozukluğu daha çok genç erişkinlikte ortaya çıkan, orta yaşlara doğru etkisini arttıran bir yetişkin hastalığıdır. Bugüne kadar yapılmış araştırmalar histrionik kişilik bozukluğunu kesin bir nedene bağlayamamıştır. Bu rahatsızlığın oluşmasında bireylerin gelişim çağlarındayken ebeveynleri tarafından uğradıkları tutumların etkili olabileceği tahmin edilmektedir.

0 Continue Reading →

Depremden Sonra Yaşadığımız Endişeyle Nasıl Başa Çıkabiliriz?

Deprem sonrası yoğun kaygı yaşamak normaldir. Öncelikle bunu kabul edelim.
Duygularımızı ve düşüncelerimizi bastırmak yerine ifade etmeye çalışalım.
Zayıf olduğumuz anlar elbette olacaktır. Kendimizi güçsüz hissettiğimizde duygularımızı sevdiklerimizle paylaşalım.
Günlük yaşamdan ve rutinden uzaklaşmak kaygılarımızı derinleştirebilir. Olabildiğince eski yaşantımızı sürdürmeye gayret edelim.
Kaygımızı kontrol edemediğimiz şeylere değil kontrol edebildiğimiz noktalara odaklanarak azaltabiliriz. Örneğin depremle ilgili yardım çalışmalarına katılmak, gönüllü olmak kaygılarımız içinde boğulmanın önüne geçecektir.

0 Continue Reading →

Anksiyete Tedavisi

Anksiyete kaygı ve stres durumlarıyla kendini gösteren psikolojik bir rahatsızlıktır. Rahatsızlığa sahip kişilerde uzun süreli anksiyete ataklarının gelişmesi, altındaki temel sorunun halen tam olarak çözümlenememiş olması ve bazı çevrelerce de yoğun kaygı halinin kişinin karakteristik bir özelliği sanılması anksiyetenin bir çözümü ya da tedavisinin olmadığı sanısının oluşmasına neden olmuştur. 

Ne kadar zor ve tek başına mücadele etmesi uğraştırıcı bir rahatsızlık olsa da anksiyete de diğer birçok psikolojik rahatsızlık gibi yeterli ve doğru yerlerden destek alındığı sürece yenilebilecek bir problemdir. Önemli olan bu rahatsızlığa sahip kişinin ve sosyal çevresinin bu duruma kayıtsız kalmaması, üstünü örtmeye çalışmaması, kendiliğinden geçmesini beklememesi ve bu hastalıkla ilgili farkındalıklarını geliştirmeleridir. Çünkü anksiyete rahatsızlığı ne kadar kişisel bir problemmiş gibi görünse de esasen sosyal ve toplumsal sonuçları da olan bir hastalıktır. Bu rahatsızlık sebebiyle kişide oluşacak ruhsal, fiziksel ve işlevsel problemler sosyal çevresine ve içinde bulunduğu topluma da yansıyacaktır. Toplumsal düzeyde anksiyete görülme sıklığının yüzde yirmilerde olduğu da düşünülür. Beraberce mücadele edilmeyen bu hastalık, sadece kaygısız kalınan bireylerin hayat konforunu değil tüm toplumun konforunu zedeleyecektir. 

Aynı zamanda ilerleyen satırlarda da değineceğimiz gibi anksiyetenin çözüme ulaşmasında manevi destek her zaman profesyonel destekten önce gelmiştir. Çevresinden bu rahatsızlığının atlatılması sürecinde destek gören ve farkındalıkları gelişmiş toplumlardaki hastalarda bu rahatsızlıktan kurtulmak çok daha kolay olmuştur. Anksiyete tedavisinde iki önemli yöntem kullanılmaktadır. Hastanın ihtiyaçlarına göre bu tedavi metotları değişebilir, farklılaştırılabilir ya da her iki ana metotla da aynı anda tedavi süreci ilerletilebilir.

Deniz Akıncı Kaygı Bozukluğu Çözümü

Bu yöntemlerden ilki psikoterapidir. Psikoterapi yönteminde klinik bir psikolog eşliğinde anksiyeteye sahip bireyin rahatsızlığıyla ilgili farkındalığının oluşması, anksiyete krizleriyle mücadelenin öğretilmesi, etkilerinin azaltılması açısından gevşeme ve zihin temizleme egzersizlerinin yapılması sağlanır. Böylelikle kişi hastalığına karşı daha duyarlı ve baş etme konusunda daha bilgilidir. Hastalığının etkilerinin arttığı durumlarda neler yapması gerektiği de pratiklerle kişiye öğretilir. Psikoterapi, alanında uzman psikologlar tarafından gerçekleştirilen ve özel ihtisas gerektiren bir alandır. Bu konuda yardım almak için klinik psikologlara baş vurulmalıdır. 

Anksiyeteyle mücadelede uygulanan bir diğer yöntemse ilaç tedavisidir. İlaç tedavisi ise tıp eğitimini tamamlamış ve uzmanlığını psikiyatri üzerine yapmış hekimler tarafından uygulanabilmektedir. Aynı zamanda psikiyatristler tanı ve teşhis yetkisine de sahiptirler. İlaç tedavisinde genellikle antidepresan ve anksiyolitik içerikli ilaçlara baş vurulmaktadır. Uzman kişinin belirlediği dozlarda ve sıklıkta uygulanması hem tedavi süreci hem de kendi sağlığımız için önemlidir. Psikoterapiye kıyasla ilaç tedavisi daha uzun süreli bir tedavi yöntemidir.

İlaçlar etkisini en erken iki üç haftada göstermekte ve rahatsızlık geçtikten sonra da bir yıla kadar kullanılması gerektiği durumlar söz konusu olabilmektedir. Tabi ilaç tedavisi ya da psikoterapiye baş vurmak ilgili uzmanın yönlendirmeleri ve kişide oluşturacağı etkilerin seyrine göre şekillenmektedir. Tedaviye başlanılan ilk bir aylık dilimdeyse doğru tedavi yöntemi ve haritası belirlenebilmektedir. Bazı durumlardaysa hem psikoterapi hem de ilaç tedavisi aynı anda uygulanmakta ve süreç iki tedavi yönteminden de faydalanılarak ilerletilmektedir.

24 Continue Reading →

Psikolog İş İlanlarında ve Psikolog İş Başvurusunda Nelere Dikkat Etmeliyiz?

İş bulma süreci, pek çok kişinin sıkıntılı geçirdiği dönemlerden biridir. Psikolog iş başvurusu da bu dönemlerden biri sayılabilir. Yapılan psikolog iş başvuruları ve arayışlarında olumlu dönüşler almak için bazı noktalara dikkat etmek gerekiyor. Psikolog olarak başvuracağınız ilanlarda öncelikle ne istediğinizi belirlemelisiniz. İş ararken gördüğünüz her psikolog iş ilanı ve tanıtımına başvuruda bulunmayın. Bu noktada seçici olmaya özen gösterin. İşe size en uygun olan psikolog iş ilanları ve iş fırsatlarını değerlendirerek,  başlayabilirsiniz. 

Peki psikolog iş ilanları nerede bulunur? Bu soruya cevap aramadan önce psikologların çalıştığı alanlar ve imkanları düşünmekte fayda vardır. Psikologlar hem devlet kurum ve kuruluşlarında, hem de özel sektörde birçok alanda çalışabilirler. Bu nedenle psikolog iş ilanları devlet kanalında araştırmak ilk seçeneğiniz olabilir. Özellikle KPSS ile bir atama arzu edenler bu alandaki iş imkanlarını gözden geçirmelidir. Bunun yanı sıra yine devlete ait kurumlarda ya da özel sektörde psikolog iş ilanları özel eğitim alanında bulunabilir. Aynı zamanda psikolog iş ilanları sosyal hizmetler müdürlüğü başta olmak üzere birçok devlet kurumunda gerçekleştirilebilmektedir. Tabi ki özel hastane psikolog iş ilanı gibi ilanlara rastlamak da mümkündür.

Hastanelerin dışında özel eğitim psikolog iş ilanları yine psikoloji mezunlarının bulabileceği işler kategorisindedir. Devlet okullarında psikologlara ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak özel okullarda psikolog iş ilanları da yine karşınıza çıkabilecek ilanlar arasındadır. Birçok belediye psikolog iş başvurusu kabul etmektedir. Bu nedenle çevrenizdeki belediyelerin iş ilanlarını dikkatli şekilde takip etmek önemlidir. Yine hastane psikolog iş başvurusu da sık sık karşınıza çıkacaktır. Bu ilanları kaçırmamak için ilan sitelerinde bu kurum ve kuruluşları takibe almanız önem taşır.

Psikolog İş Görüşmesinde Dikkat Edilecekler

Peki psikolog iş başvurusunda nelere dikkat etmeliyiz? Özgeçmiş, iş başvurularında dikkat edilmesi gereken en önemli araçtır. Özgeçmiş, yalnızca iş deneyimlerinin yer aldığı bir dosya olarak görülmemelidir. İş deneyimlerinin yanında, adayları tanıtacak özellikleri de taşımalıdır. Bunun için CV’nize iş deneyimleriniz yanında mezun olduğunuz okullar, aldığınız eğitim ve sertifikalar, katıldığınız etkinlikler, hobileriniz, kişisel becerileriniz vb. bilgileri de eklemelisiniz. Fotoğraflı özgeçmişler her zaman için daha etkilidir. Psikolog iş ilanları 2020 arayışınız için özgeçmişinizi mutlaka güncelleyin. 

Psikoloji bilimi birçok alanda kullanıldığı ve psikologlara hemen her sektörde ihtiyaç duyulduğu için iş arayışınızda birçok farklı alana özgü ilanla karşılaşabileceksiniz. Psikolog iş ilanları anaokulu ile başlayıp devlet kurumlarına uzanan bir çeşitlilik gösterecektir. Tüm bu iş ilanlarında bir işe sizin gibi onlarca kişinin başvurduğunu unutmayın. Bunun için iş başvurusunda kendinizi en iyi şekilde ifade etmeye çalışın. CV’nize ekleyeceğiniz ön yazı, yapılan başvurular arasında ön plana çıkmanızı sağlayabilir. Hazırladığınız ön yazıda yetkinliklerinizle beraber, çalışacağınız kuruma katacağınız değer hakkında bilgi verebilirsiniz.

Psikolog CV Hazırlama

Hazırladığınız CV ve ön yazıda kullandığınız Türkçe ve yazım kuralları, insan kaynaklarının en dikkat ettiği noktalar arasında geliyor. İş başvurularında adayları tanımada ilk aşama olan CV ve ön yazıda yer alan yazım yanlışları ve anlamın kaydığı cümleler, adayların daha ilk aşamada başarısız olmasını sağlayabiliyor. Bu yüzden yazım kuralları ve seçtiğiniz cümlelere de dikkat etmeniz gerekiyor. Özellikle ön yazıda açık, anlaşılır ve net ifadeler kullanmanız faydalı olacaktır.

Psikolog iş ilanları İstanbul’dan Ankara psikolog iş ilanı ve tanıtımlarına uzanan bir çeşitlilik gösterecektir. Bu durumda sizin için en uygun ilanları ve şehirleri değerlendirmeyi unutmayın. İş başvurularında güvenilirlik oldukça önemlidir. İnsan kaynakları veya işverenin güvenini ilk aşamada kazanmak için CV’nizde referans vermeye özen göstermelisiniz. İşveren veya insan kaynaklarına iş için gerçekten istekli olduğunuzu gösterin. İş için duyduğunuz heyecanı, yapacağınız işlere ne gibi fayda sağlayacağınızı, kendinizi nasıl geliştireceğinizi ifade edebilirsiniz. Konya psikolog iş ilanı için aklınıza takılan soruları Psikon Terapi Merkezi’ne danışabilirsiniz.

0 Continue Reading →